12 Ekim 2013 Cumartesi

SERVETİFÜNUN DERS NOTU-1


(1896-1901)

Ortaya Çıkışı:
Tanzimat ikinci dönemde “kafiye göz için mi? kulak için mi?” tartışmasından sonra yeni edebiyat yanlılarının sert eleştiri ve saldırılarına maruz kalan Recaizade, yeni-Batıcı edebiyat taraftarlarını bir dergi etrafında toplayarak eski edebiyat yanlılarına güçlü bir cevap vermeye karar verdi. Bu amaçla daha önce bir popüler bilim, magazin dergisi olan Servet-i Fünun dergisinin sahibi olan Ahmet İhsanla bu dergiyi edebiyat dergisine dönüştürme konusunda Ahmet İhsanla anlaştı. Yine Mekteb-i Sultaniden öğrencisi olan Tevfik Fikreti de bu derginin başına getirdi. Böylelikle 256. sayısından itibaren Servet-i Fünun, bir edebiyat dergisi oldu. Bu olay 1896 yılı gerçekleştirildiğinden Servet-i Fünun edebiyatının başlangıç tarihi sayılır.

Edebiyat-ı Cedide:
Servet-i Fünun topluluğınun diğer adı Edebiyat-ı Cedide’dir. Anlamı: “Yeni Edebiyat” Önceleri Tanzimat sanatçıları için kullanılan bu ifade daha sonra Servet-i Fünun sanatçıları ile alay etmek maksadıyla “Yeni Edebiyatı Cedide” şeklinde kullanılmaya başlandı. Ancak zamanla yeni kelimesi kullanımdan düştü ve sadece Edebiyat-ı Cedide kaldı.

Dağılışı:
Hüseyin Cahit Yalçın, 1901 yılında “Edebiyat ve Hukuk” adlı bir çeviri yazıyı Servet-i Fünun’da yayımlayınca dergi kapatıldı. Topluluk da dağıldı. Topluluk sanatçıları önceleri Yeni Zelanda’ya kaçıp hayalini kurdukları bir yaşam sürmek istemişler, başarılı olamayınca, bu defa arkadaşları Hüseyin Kazım’ın Manisa’daki çiftliğine gitmeye karar vermişlerdir. Ancak silik karakterleri bunu da gerçekleştirmelerine engel olmuştur. Servet-i Fünun sanatçıları kadınsı duyarlığa sahip, melankolik, güçsüz tiplerdir.

Önemi:
Kısa süren bir topluluk ve anlayış olmakla birlikte etkileri uzun sürmüştür. Serbest nazmın ortaya çıkmasında ve İkinci Yeni şiirinin dil anlayışında etkili olmuşlardır.

Taraflar:
Tanzimat İkinci Dönem’de ve Servet-i Fünun döneminde edebiyat ve sanat tartışmaları etrafında üç grup oluşmuştur:
      1- Yeni-Batıcı edebiyata kökten karşı olanlar. Bunların başında Hacı İbrahim Efendi vardır.
      2- Ilımlı Yeniciler: Eski edebiyatımızı reddetmeden Batı edebiyatını örnek almamız gerektiğini savunanlar. Liderleri Muallim Naci’dir. Ancak erken ölümü üzerine öğrencileri tarafından sürdürülmüştür.
      3- Kökten Yeniciler: Eski edebiyatımızı tamamen reddederek sadece Batı edebiyatını örnek almamız gerektiğini savunanlar. Bunların lideri de Recaizade Mahmut Ekrem’dir.

Devrin Siyasi- Sosyal Şartları: Meşrutiyet lağvedildiğinden siyasi özgürlükler kısıtlıdır, sanatçılar kendilerini baskı altında hissetmektedir. Bu da sanatçıları toplumsal konulardan uzaklaştırarak bireysel konu ve temalara yöneltmiştir.

Salon Edebiyatı – Dekadanlar:
Servet-i Fünuncuların toplumdan, hayattan kopuk, sadece aydınlara, yüksek zümreye hitap eden ve körü körüne Batı taklitçisi olan edebiyat anlayışı bu tabirlerle eleştirilmiştir. Dekadanlar ifadesi Ahmet Mithat Efendi’ye aittir.

Temsilcileri:
Önemli: Tevfik Fikret, Cenap Şahabettin, Halit Ziya, Mehmet Rauf, Hüseyin Cahit / İkincil: Süleyman Nazif, Ali Ekrem Bolayır, Hüseyin Suat Yalçın, Hüseyin Siret Özsever, Celal Sahir Erzozan, Faik Ali Ozansoy, Safvet Nezihi, Ahmet Şuayp

SERVET-İ FÜNUN EDEBİYATINDA TÜRLER 

A-  ŞİİR
  1. Hem içerik hem şekilde köklü değişiklikler yapılmıştır.
  2. Kalite ve seviye bakımından Tanzimat’ın çok ilerisindedir.
  3. Sanat için sanat anlayışıyla eser verilmiş, yalnızca bireysel konular ve hayaller işlenmiştir, toplumsal konu ve temalardan kaçınılmıştır.
  4. Akımlar: Parnasizm (T.Fikret), Sembolizm (C. Şahabettin)
  5. Şairler içine kapanık, bedbin, melankolik tiplerdir. Yalnızlıktan, inzivaya çekilmekten hoşlanan marazi (hastalıklı) kişilerdir. Bu durum eserlerine de yansır.
  6. Divan şiiri nazım şekillerini tamamen terk etmiş, Batı şiirinden aldıkları “sone, terzarima, triyole, bâlâd” gibi nazım şekillerini kullanmışlardır.
  7. Divan şiirinden aldıkları müstezat nazım şeklini bozmuşlar, serbest müstezat nazım şeklini geliştirmişlerdir.
  8. Aruz ölçüsünü başarıyla kullanmış ancak bir şiirde farklı farklı aruz kalıplarına yer vermişlerdir.
  9. "Kulak için kafiye" anlayışına sahiptirler.
  10. Sembolizmin etkisiyle şiirde; ritm, ses, armoni, ahenk, melodi, musiki gibi ögelere önem verdiler.
  11. Dili iyice ağırlaştırdılar. Hiç bilinmedik, kullanılmadık Arapça-Farsça kelime ve tamlamaları bolca kullandılar. Fransızca kelimelere de yer vermeye başladılar.
  12. Bir cümlenin bir mısrada bitirilmesi gerektiği kuralını yıktılar. Bir cümleyi ikinci mısrada bitirdiler. Bu şekilde mısra bütünlüğünü kırdılar. Böylelikle de nazmı (şiiri) düzyazıya yaklaştırdılar. Buna anjanbman denir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder