(1896-1901)
Ortaya
Çıkışı:
Tanzimat
ikinci dönemde “kafiye göz için mi? kulak için mi?” tartışmasından sonra yeni edebiyat yanlılarının sert eleştiri
ve saldırılarına maruz kalan Recaizade, yeni-Batıcı
edebiyat taraftarlarını bir dergi etrafında toplayarak eski edebiyat
yanlılarına güçlü bir cevap vermeye karar verdi. Bu amaçla daha önce bir
popüler bilim, magazin dergisi olan Servet-i Fünun dergisinin sahibi olan Ahmet
İhsan’la bu dergiyi edebiyat dergisine dönüştürme konusunda Ahmet İhsan’la anlaştı. Yine Mekteb-i Sultani’den öğrencisi
olan Tevfik Fikret’i
de bu derginin başına getirdi. Böylelikle 256. sayısından itibaren Servet-i Fünun, bir edebiyat dergisi oldu. Bu
olay 1896 yılı gerçekleştirildiğinden
Servet-i Fünun
edebiyatının başlangıç tarihi sayılır.
Edebiyat-ı
Cedide:
Servet-i
Fünun topluluğınun diğer adı Edebiyat-ı Cedide’dir. Anlamı: “Yeni Edebiyat”
Önceleri Tanzimat sanatçıları için kullanılan bu ifade daha sonra Servet-i
Fünun sanatçıları ile alay etmek maksadıyla “Yeni Edebiyatı Cedide” şeklinde
kullanılmaya başlandı. Ancak zamanla yeni kelimesi kullanımdan düştü ve sadece
Edebiyat-ı Cedide kaldı.
Dağılışı:
Hüseyin
Cahit Yalçın, 1901 yılında “Edebiyat ve Hukuk” adlı bir çeviri yazıyı Servet-i
Fünun’da yayımlayınca dergi kapatıldı. Topluluk da dağıldı. Topluluk
sanatçıları önceleri Yeni Zelanda’ya kaçıp hayalini kurdukları bir yaşam sürmek
istemişler, başarılı olamayınca, bu defa arkadaşları Hüseyin Kazım’ın
Manisa’daki çiftliğine gitmeye karar vermişlerdir. Ancak silik karakterleri
bunu da gerçekleştirmelerine engel olmuştur. Servet-i Fünun sanatçıları kadınsı
duyarlığa sahip, melankolik, güçsüz tiplerdir.
Önemi:
Kısa süren
bir topluluk ve anlayış olmakla birlikte etkileri uzun sürmüştür. Serbest
nazmın ortaya çıkmasında ve İkinci Yeni şiirinin dil anlayışında etkili
olmuşlardır.
Taraflar:
Tanzimat
İkinci Dönem’de ve Servet-i Fünun döneminde edebiyat ve sanat tartışmaları
etrafında üç grup oluşmuştur:
1- Yeni-Batıcı edebiyata kökten karşı olanlar.
Bunların başında Hacı İbrahim Efendi vardır.
2- Ilımlı Yeniciler: Eski
edebiyatımızı reddetmeden Batı edebiyatını örnek almamız gerektiğini
savunanlar. Liderleri Muallim Naci’dir. Ancak erken ölümü üzerine öğrencileri
tarafından sürdürülmüştür.
3- Kökten Yeniciler: Eski edebiyatımızı tamamen
reddederek sadece Batı edebiyatını örnek almamız gerektiğini savunanlar.
Bunların lideri de Recaizade Mahmut Ekrem’dir.
Devrin
Siyasi- Sosyal Şartları: Meşrutiyet lağvedildiğinden siyasi özgürlükler kısıtlıdır,
sanatçılar kendilerini baskı altında hissetmektedir. Bu da sanatçıları
toplumsal konulardan uzaklaştırarak bireysel konu ve temalara yöneltmiştir.
Salon
Edebiyatı – Dekadanlar:
Servet-i
Fünuncuların toplumdan, hayattan kopuk, sadece aydınlara, yüksek zümreye hitap
eden ve körü körüne Batı taklitçisi olan edebiyat anlayışı bu tabirlerle
eleştirilmiştir. Dekadanlar ifadesi Ahmet Mithat Efendi’ye aittir.
Temsilcileri:
Önemli: Tevfik
Fikret, Cenap Şahabettin, Halit Ziya, Mehmet Rauf, Hüseyin Cahit / İkincil: Süleyman
Nazif, Ali Ekrem Bolayır, Hüseyin Suat Yalçın, Hüseyin Siret Özsever, Celal
Sahir Erzozan, Faik Ali Ozansoy, Safvet Nezihi, Ahmet Şuayp
SERVET-İ FÜNUN EDEBİYATINDA TÜRLER
A- ŞİİR
A- ŞİİR
- Hem içerik hem şekilde köklü değişiklikler yapılmıştır.
- Kalite ve seviye bakımından Tanzimat’ın çok ilerisindedir.
- Sanat için sanat anlayışıyla eser verilmiş, yalnızca bireysel konular ve hayaller işlenmiştir, toplumsal konu ve temalardan kaçınılmıştır.
- Akımlar: Parnasizm (T.Fikret), Sembolizm (C. Şahabettin)
- Şairler içine kapanık, bedbin, melankolik tiplerdir. Yalnızlıktan, inzivaya çekilmekten hoşlanan marazi (hastalıklı) kişilerdir. Bu durum eserlerine de yansır.
- Divan şiiri nazım şekillerini tamamen terk etmiş, Batı şiirinden aldıkları “sone, terzarima, triyole, bâlâd” gibi nazım şekillerini kullanmışlardır.
- Divan şiirinden aldıkları müstezat nazım şeklini bozmuşlar, serbest müstezat nazım şeklini geliştirmişlerdir.
- Aruz ölçüsünü başarıyla kullanmış ancak bir şiirde farklı farklı aruz kalıplarına yer vermişlerdir.
- "Kulak için kafiye" anlayışına sahiptirler.
- Sembolizmin etkisiyle şiirde; ritm, ses, armoni, ahenk, melodi, musiki gibi ögelere önem verdiler.
- Dili iyice ağırlaştırdılar. Hiç bilinmedik, kullanılmadık Arapça-Farsça kelime ve tamlamaları bolca kullandılar. Fransızca kelimelere de yer vermeye başladılar.
- Bir cümlenin bir mısrada bitirilmesi gerektiği kuralını yıktılar. Bir cümleyi ikinci mısrada bitirdiler. Bu şekilde mısra bütünlüğünü kırdılar. Böylelikle de nazmı (şiiri) düzyazıya yaklaştırdılar. Buna anjanbman denir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder